Psikolog Randevu

Randevu almak için lütfen formu doldurun.

Bağımlı Kişilik Bozukluğu

Bağımlı kişilik bozukluğunun belirtileri ait bağımlı kişilik bozukluğu örüntülerine sahip kişiler itaatkar ve yapışkan davranış kalıpları içindedir. (Castonguay ve Oltmanns, 2013). İlişkide olduğu kişilerden ayrılma korkusu içindedirler çünkü onların tavsiyelerine ve güvencelerine bağımlıdırlar. Yalnız kaldıklarında ise kaygılı ve çaresiz hissederler. Eleştirilmeye ve onaylanmamaya karşı aşırı duyarlıdırlar, bu da öz güvenlerinin düşmesine sebep olmaktadır. Sıralanan özelliklerin etkisiyle sahip oldukları yakın ilişkiyi kaybetmekten korkarlar (Castonguay ve Oltmanns, 2013). Bağımlı kişilik bozukluğu DSM-5’te (DSM-V, 2013) aşağıdaki tanı ölçütleri ile tanımlanmaktadır: 1.1.2 DSM- 5 anı Ölçütleri  Aşağıdakilerden en az beşi ile belirli; erken erişkinlikte ve başlayan ve değişik bağlamlarda ortaya çıkan, boyun eğici ve yapışkan davranışlara ve ayrılma korkularına yol açan, ilgilenilme gereksinimi ile giden yaygın örüntüdür. 
1- Başkalarından çok öğüt ve güvence almadıkça gündelik kararlarını vermekte güçlük çeker. 
2- Yaşamının çoğu önemli alanında, kendisinin yerine başkasının sorumluluk almasını gereksinir. 
3- Desteklerini çekecekleri ya da kabul görmeyeceği korkusuyla başkalarıyla aynı görüşte olmadığını söylemekte güçlük çeker. 
4- Kendi başına bir işe girişmekte ya da iş yapmakta güçlük çeker (istediğinin ya da yapacak gücünüm olmadığından çok kendi yargılarına güvenmediğinden).
5- Başkalarından bakım ve destek sağlayabilmek için, hoş olmayan işleri yapmaya gönüllü olmaya dek giden ölçüde aşırı uçlara gider.
6- Kendisine bakamayacağına ilişkin aşırı korkuları yüzünden, tek başına kaldığında kendisini rahatsız ya da çaresiz hisseder. 
7- Yakın bir ilişkisi sonlandığında, bir bakım ve destek kaynağı olarak, ivedilikle başka bir ilişki arayışına girer. 
8- Kendi kendine bakmak durumunda bırakılacağı korkularıyla, gerçekçi olmayan biçimde uğraşır durur (DSM-IV, 2013). Tanı ölçütleri göz önüne alındığında bağımlı kişilik örüntüsü, kişinin uzun süre kalıplaşmış şekilde aşırı bağımlı olma içinde olmasıyla karakterizedir ve karar verme süreçlerinde başkalarının düşüncelerine ve güvencelerine aşırı biçimde ihtiyaç duyma belirgindir. Dolayısıyla kendi başlarına sorumluluk almaktan kaçınırlar. Kişinin özerklik ve kendi kendine yeterlilik kazanması için kabul edilme ve duygusal destek alma ihtiyacının karşılanması gerekmektedir (Bornstein, 1993)
9- Bağımlı kişilik gelişiminde rol oynayan etikenler Ergenlerde ve yetişkinlerde görülen bağımlı kişilik özelliklerinin oluşumunda hangi etmenlerin neden olduğu konusunda farklı yaklaşımlar vardır (Bornstein, 2001). 
Psikanalistlere göre, 1 ve 2 yaş arası oral dönemde özerklik ve yeterlilik kazanamama etmenleri ile bağımlı kişilik özellikleri arasında ilişki bulunmaktadır. Sosyal öğrenme modeli yaklaşımına göre ise, bağımlı kişilik özelliklerinin otorite figürü olan ebeveynler tarafından pasif ve yardım arama davranışlarının ödüllendirmesi arasında ilişki bulunmaktadır (Bornstein, 2001). Bağlanma kuramına göre ise, bağımlı kişilik özelliklerinin güvensiz bağlanma ile ilişkisi bulunmaktadır (Bornstein, 2001). Zaman içerisinde evrimleşen bu farklı yaklaşımlara göre kişinin bağımlı kişilik özelliklerine sahip olmasında erken dönemdeki ilişki deneyimlerinden öğrendiklerinin etkileri üzerinde durulduğu görülmektedir. Üzerinde durulan erken dönem ilişki deneyimlerinin çocukluk etkileşimleri ile ilişkili olduğu düşünülmektedir. Ebeveynlerin çocukların bağımsız davranışlarına izin vermemeleri ve bağımsız davranmalarını onaylamamaları, çocuklarda bağımlı kişilik oluşumuna neden olabilmektedir (Bayat ve Şengül, 2007). Otoriter ebeveyn tutumunun çocuklara savunmasız, güçsüz ve yetersiz olduklarına dair mesajlar vermesi çocukların güçlü ve yeterli gördükleri kişilere bağımlı olmalarını artmasına neden olmaktadır (Köroğlu ve Bayraktar, 2012). Çocukların en temel psikolojik ihtiyaçlarından olan ebeveyn sevgisi ve onayı yeteri kadar karşılanmazsa çocuk ‘ait olma’ ve ‘güvende olma’ hissini yaşamak için kendi ihtiyaçlarını değil ebeveyninin ihtiyaçlarını karşılayarak ebeveyniyle iç içe geçebilmektedir (Polster ve Polster, 1974). Ebeveynin kurallarına uyarak onlar tarafından onaylanma ve kabul edilme beklentisi içinde ebeveyniyle iç içe geçen çocuğun zamanla kendisi ile diğeri arasındaki sınırların büyük ölçüde ortadan kalktığı görülmektedir (Perls, Hefferline ve Goodman, 1951). Kendilik sınırının oluşamaması ileri dönem ilişkilerindeki sınırları da etkilemektedir. Duygusal yoksunluğa ve onaylanmamaya maruz kalmamak için kişilerarası ilişkilerinde kopma zorluğu ve endişesi yaşayan kişiler ilişkide olduğu kişiler tarafından fiziksel veya psikolojik şiddete maruz kalsa veya mutsuz ve anlamsız bir ilişki içinde de olsa ilişkilerini sonlandırmakta güçlük çeker (Siegel, 1999). Kendilerini güçsüz ve yetersiz olarak değerlendirmeleri nedeniyle güçlü ve yeterli gördüğü diğer kişilere yapışırlar (Bornstein, 2001). 4 Sözü edilen özelliklerin kişinin bağlanma örüntüleri ile şekillendiğinden söz edilmektedir. Güvenli bağlanma, çocuğun anneyi dünyayı keşfetmesine destek verici ve stresli zamanlarda dönmek için güvenli biri olarak içselleştirmesiyle tanımlanır (Siegel, 1999). Siegel’a (1999) göre güvenli bağlanmış çocukların yetişkinlikte de güvenli bir şekilde ilişki kurma ve ilişkilerini sürdürme ihtimalleri daha yüksektir. Güvenli bağlanma, olumlu benlik, yeteri kadar güven duyulan ilişkiler ile karakterize iken güvensiz bağlanma olumsuz benlik algısı, kişinin kendisine, dünyaya karşı veya hem kendisine hem dünyaya karşı güvensizlik algısı ile karakterizedir (Bowlby, 1977 ve Siegel, 1999). Bowlby'ye (1977) göre, çocuklukta kurulan güvensiz bağlanma evlilik sorunlarına, ebeveynlikte sorun yaşamaya ve kişilik bozukluklarına neden olabilmektedir. Bir güvensiz bağlanma olan saplantılı bağlanma, kişi için ‘ben’ kavramı ve ‘sen’ kavramı yerine ‘biz’ kavramının önemli olduğu, yüksek kaygı ve düşük kaçınma ile karakterizedir (Kuyumcu, 2011). Olumsuz benlik algısı ve yüksek kaygı kişinin başkalarına bağımlı olduğu yakın ilişkilerle bağlantılıdır (Griffin ve Bartholomew, 1994). Erken dönemde maruz kalınan ebeveynin duygusal olarak erişilebilir olmaması ya da anneden ayrılma sonucu yaşanan güvensizlik gibi stresörlerin neden olduğu strese karşı duyarlılık, sonradan deneyimlenen stresörlerle birlikte belleğe ekleme yapar ve bunun sonucunda kaygılı ve bağımlı ilişki modelleri daha kalıcı bir hale gelir. (Jetty, Charney ve Goddard, 2001; Livesley, Schroeder ve Jackson, 1990).  Kaynak: http://acikerisim.baskent.edu.tr/handle/11727/4158
 
Anahtar Kelimeler : Kayseri Psikolog | Kayseri Bağımlık Kişilik | Kayseri Ayrılma Korkusu | Kayseri Güvenli Bağlanma